27 Aralık 2009 Pazar

TACETTİN DERGAHI'NDA FOTOĞRAF SERGİSİ- 27 ARALIK 2009













EVİN İÇİNDEN FOTOĞRAFLAR














MEHMET AKİF'İ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE FOTOGRAFLARLA ANMA












Mehmet Akif Ersoy'un kaldığı evde video gösterisinden görüntüler

ÇEVRE DÜZENLEMESİ-SIHHİYE

TACETTİN DERGAHI'NIN ÇEVRE DÜZENLEMESİ









MEHMET AKİF'İN YAŞAMI

İSTİKLAL MARŞI’NIN ŞAİRİ - Mehmet Akif Ersoy























Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında İstanbul’da doğdu. 27 Aralık 1936’da aynı kentte vefat etti.



Mehmet Akif ilköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı. Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi. Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de "Hürriyetçi" öğretmenlerinden etkilendi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca bilgisiyle dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı. Edebiyat hocası İsmail Safa'nın izinden giderek yazdığı mesnevileri şair Hersekli Arif Hikmet Bey övgüyle karşıladı.



Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi. Ziraat Nezareti (Tarım Bakanlığı) emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurma olanağı buldu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayımladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık yaptı. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-i Umûmiye hocalığına tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamadı.



1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürresad dergilerinde sürekli yazılar yazmaya, şiirler ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yayımlamaya başladı. 1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı.



Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusunda görüşleri pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfünun’da edebiyat dersleri vermeye devam etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti.



I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanların eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akisini Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı uygarlığının gelişme düzeyi onu derinden etkiledi.



Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında profesör İsmail Hakkı İzmirliyle birlikte Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi.



Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'teki görevinden alındı. İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebilürresad dergisi Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmet Akif bu vilayette halkın kurtuluş hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü.



Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı.



Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi. Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi. Mehmet Akif Ersoy 27 Aralık 1936'da İstanbul'da öldü.



Mehmet Akif'in 1911'de 38 yaşında iken yayımladığı ilk kitabı Safahat bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. Fransız romantiklerinden Lamartine'i Fuzuli kadar, Alexandre Dumas Fils'i Sâdi kadar sevdiğini belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı alanlarına giren manzum hikâye biçimini kendisi için en geçerli yazı olarak seçmiştir. Ancak, sahip olduğu köklü edebiyat kaygısı onun yalınkat bir manzumeci değil, bilinçle işlenmiş ve gelişmeye açık bir şiir türünün öncüsü olmasını sağlamıştır. Mehmet Âkif'in şiir anlayışı Batılı, hatta o dönemde Batı'da bile örneklerine az rastlanacak ölçüde gerçekçidir.



Konuşma diline yaşlandığı için kolayca yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir.



Dilde arılaşmadan yana olan tutumunu her şiirinde biraz daha yalın bir söyleyişi benimseyerek somutlukla ortaya koymuştur. Mehmet Akif geleneksel edebiyatın olduğu kadar, Batı kültürünün değerleriyle etkileşimi kabul eder, ancak Doğu'ya ya da Batı'ya öykülenmeye şiddetle karşı çıkar.



Çünkü her edebiyatın doğduğu toprağa bağlı olmakla canlılık kazanabileceği ve belli bir işlevi yerine getirmedikçe değer taşımayacağı görüşündedir. Gerçekle uyum içinde olmayı her şeyin üstünde tutar.



Altı yüzyıllık seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için bayağılaştığına inanır. İçinde yaşanılan toplumun özellikleri göz önüne alınmadan Batılı yeniliklere öykünmenin doğrudan doğruya edebiyata zarar vereceği anlayışına bağlı kalarak "Sanat sanat içindir" görüsüne karşı çıkmış, "Libas hizmetini, gıda vazifesini" gören bir şiiri kurma çabasına girişmiştir. Bu yüzden toplumsal ve ideolojik konuları şiir ile ve şiir içinde tartışma ve sergileme yolunu seçmiştir. Bütün çıplaklığıyla gerçeği göstermekteki amacı okuyucusunu insanların sorunlarına yöneltmektir.



Bu kaygıların sonucu olarak yoksul insanların gerçek çehreleriyle yer aldığı şiirler Türk edebiyatında ilk kez Mehmet Akif tarafından yazılmıştır. Mehmet Akif şiirinin yaşadığı dönemde ve sonrasında önemini sağlayan bu gerçekçi tutumudur. Bu şiirde düş gücünün parıltısı yerini gözle görülür, elle tutulur bir yapıya bırakmıştır.



Şairin nazım diline bu dilin özgül niteliğini bozmaksızın elverişli olduğu gelişmeyi kazandırması, aruz veznini yumuşatmayı, başarmasıyla mümkün olmuştur.



Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki olanaklarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir.



Mehmet Akif dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış, üslupta öz günlük ve kişiselliğe ulaşmıştır. Yenilikçi bir şair olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz yenilik eğiliminin bozucu etkilerine, ölçüsü işleviyle bağlantılı bir şiir kurmak suretiyle sinir çekmeye çalışmıştır.



Şairin en büyük eseri Safahat genel adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur:





1.Kitap: Safahat (1911)



2.Kitap: Süleymaniye Kürsüsünde (1912)



3. Kitap: Hakkın Sesleri (1913)



4. Kitap: Fatih Kürsüsünde (1914)



5. Kitap: Hatıralar (1917)



6. Kitap: Asım (1924)



7. Kitap: Gölgeler (1933)

İSTİKLAL MARŞI'NIN AÇIKLAMASI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak.


Mehmet Akif Türk milletine cesaret,ve tahammül aşılamak için ve onda bulunan duyguları harekete geçirmek için şiirine korkma sözüyle başlıyor. Bayrak bir milletin bir milletin geleceğinin ve bağımsızlığının sembolüdür. Bayrağın sönmesi Türk milletinin istiklalini kaybetmesidir. Şair ülkemizde tek bir insan kalana kadar bu vatanı savunacağımızı belirtiyor. O halde en son Türk bireyi son nefesini vermeden Türk istiklal ve bağımsızlığını yok etmek, Türk bayrağını söndürmek mümkün değildir. Zira bayrağımız milletimizin yıldızıdır. Bayrağın kaderi ile milletimizin kaderi birbirine bağlıdır. Bayrak bizimdir, biz yaşadıkça onu elimizden kimse alamaz. Türk milletinin bütün fertlerini öldürmedikçe bağımsızlığını kimse yok edemez.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?


Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...


Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!

Şair ikinci kıtada bayrağımızın o zaman ki kırgın, küskün, öfkeli halini dile getiriyor. Türk vatanının bazı parçaları, işgal edilmiştir. Bu yüzden bazı bölgelerde bayraklarımız indirilmiş yerine düşman bayrakları asılmıştır. Kaş çatmak öfke halini ifade eder. Kaş ayrıca edebiyatımızda hilale benzetilir. Sevgilinin kaşları daima hilal şeklinde gösterilmiştir. Bayraktaki hilal de tıpkı nazlı bir sevgilinin kaşı gibi çatılmıştır. Kahraman Türk milletini üzmektedir. Türkün beklediği, özlediği gülen bir bayraktır. Türk bayrağının gülmesi göklerde dalgalanmasıdır. Bir aşığın sevgilisinden güler yüz beklemesi gibi bağımsızlığa aşık Türk milleti de özgürlüğün sembolü olan bayraktan gülmesini beklemektedir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Çünkü Türkler bağımsızlıkları ve bayrakları uğruna pek çok kan dökmüşlerdir. Bu kanları bayrağa helal etmeleri için onun da nazlanmayı bırakıp göklerde dalgalanması gerekir. Türk milleti daima Allah'a inandığı ve taptığı için özgürlük onun hakkıdır.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.


Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!


Kükremiş Sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.


Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.




Şair 'ben' diyor.(Ancak kast ettiği mana aslında bizdir Türk milleti adına konuşmaktadır) Türk milleti ezelden beri hür yaşamıştır,hür yaşayacaktır. Onun özgürlüğünü elinden almak isteyen ancak çıldırmış olmalı,zira böyle bir harekete kalkışanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Türk milleti bağımsızlığı uğrunda önüne çıkacak her engeli aşacak güçtedir. O; böylesine yüce bir amaç için dağları delecek, enginlere sığmayıp,denizleri taşıracaktır güçtedir.


Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,


Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.


Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,


'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?



Bu kıtada şair vatanımızı istilaya kalkışan Avrupalılara meydan okuyor. 20. asrın başında Avrupa medeniyeti 19.yy. deki görkeminden oldukça uzaktır. O sebeple şair bayıyı tek dişi kalmış canavara benzetiyor. Ancak Avrupa mevcut teknik imkanlarını seferber ederek topuyla, tüfeğiyle, tankıyla bizi yok etmeye çalışmaktadır. Mehmetçik ise bu güce topla, tüfekle, mızrakla, kılıçla cevap vermeye çalışmaktadır. Avrupalı kendini çelik zırhla korurken Mehmetçik ona iman dolu Altın göğsüyle karşılık vermektedir.

Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın.


Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.


Doğacaktır sana va'dettiği Günler Hakk'ın...


Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


Şair kahraman Türk askerine hitap ediyor. Türk yurdunu alçakları uğratmaması için gerekirse canını feda etmesini öneriyor. Şehit gövdelerinin meydana getireceği siperler düşmana mani olacaktır. Mehmet Akif düşmanın çok kısa bir süre içinde bu hayasızca akına son vereceği Allah'ın Türk milletine Kuran-Kerimde vaat ettiği zafer gününün yarından bile daha yakın bir zamanda doğacağına inanmaktadır.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:


Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.


Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:


Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.



Şair Türk ordusuna vatanın kutsallığını hatırlatıyor. Toprak ile vatan arasında büyük bir fark vardır. toprağı vatan haline getiren onu elde etmek ve korumak için savaşan fertlerin varlığıdır. Kısacası sıradan bir toprak büyük bir değer taşımaz; ama vatan toprağı uğrunda şehit olan atalarımızın o topraktaki mezarlarıdır. Bu kutsal vatanı dünyalara değişmeyiz. Toprak dünyanın dünyanın her yerinde bulunur. Ancak atalarımızın kanlarıyla sulanan Topraklar vatanımız üzerindedir.


Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?


Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!


Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,


Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.



Bu vatan cennet kadar kıymetlidir. Şehit olanların ruhu dini inanışımıza göre doğrudan doğruya cennete gider. Şehitlerimiz bu vatan toprağında yattığı için cennetten farksızdır. Bir avuç toprağı sıksak şehitler fışkıracak sanırız. Canımızdan çok sevdiğimiz insanları varımızı yoğumuzu Allah alsında yalnız yaşadığımız sürece bizi vatanımızdan ayrı düşürmesin

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:


Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.


Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-


Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.



Allah'a şair hitap ediyor. Mehmet Akif'in Allah'tan tek dileği ibadet yerlerinin göğsüne düşman elinin değmemesidir. Camilerimizden okunan ezanlar sonsuza kadar Türk yurdunun üstünde inlemelidir. Çünkü bu ezanlar dinimizin temelidir.


O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,


Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,


Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım;


O zaman yükselerek arşa değer belki başım.




Ezan sesleri yurdumuzun üstünde inledikçe şehitlerimizin de ruhları şaad olacaktır. Ezan sesi sadece yaşayanlara değil, ölülere hatta onların mezar taşlarına bile tesir eden yüce bir anlam taşır. Şehit atalarımızın her şeyden arınmış ruhları yerden fışkıracak, ezan sesiyle ayağa kalkacak ve dışa yükselecektir.



Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!


Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.


Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:


Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;


Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!



Şair zafer gününün heyecanını yaşıyor. Şanlı bayrağımız dalgalandıkça gökyüzünü şafakla yarış edercesine gökyüzünü kızıl renge boyamaktadır. Türk milleti yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Artık onun için yok olma korkusu kalmamıştır. Bayrağımız şehitlerimizin kanlarını hak etmiştir. Bağımsızlık Allah'a tapan ve doğruluktan ayırmayan Türk milletinin en doğal hakkıdır.



ÖNEMLİ NOT: Eğer ödev olarak bu açıklamayı aradıysanız lütfen ödevinizde kendi anlatımınızı kullanınız, aksi takdirde ödeviniz kopya ödev olacaktır.

4 Aralık 2009 Cuma

Merhaba

Sizlerle hobilerimi paylaşmak için buradayım

27 Kasım 2009 Cuma

KURBAN BAYRAMI



24 Kasım 2009 Salı

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Öğretmenimin ve tüm öğretmenlerinÖğretmenler Günü kutlu olsun.

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK






ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,


Nura doğru can atan Türk genciyiz.

Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk

Korku bilmez soyumuz.



Candan açtık cehle karşı bir savaş

Ey bu yolda and içen genç arkadaş.

Öğren öğret hakkı halka gürle çoş

Durma,durma koş



Şanlı yurdum her bucağın şanla dolsun

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun

ANLAT BANA ÖĞRETMENİM

Anlat bana öğretmenim


Eskileri yenileri

Öğret bana,öğret bana

Bir yol göster geleceğe



Bilgi sende,ışık sende

Doğru sende,inanç sende

Sevgi sende,görgü sende

Sabır sende,güzel sende

Öğretmenim,öğretmenim.



Anlat bana öğretmenim

İyi insan nasıl olur?

Eğit beni,eğit beni

Bir aydınlık hayat için

SEN VARSIN ÖĞRETMENİM

Aşımda ekmeğimde


İşimde mesleğimde

Dilimde kalemimde

Sen varsın hep öğretmenim



Pırıl pırıl bir kalp desem

Sevgi hüner sanat desem
Can desem canım desem

Her yerde sen öğretmenim



Köyümde kentlerimde

Yurdumun her yerinde

Dağlarda esen yelde

Sen varsın hep öğretmenim



Pırıl pırıl bir kalp desem

Sevgi hüner sanat desem

Can desem canım desem

Her yerde sen öğretmenim

ÖĞRETMENİM (Unutulmaz emeklerin..)

Öğretmenim, öğretmenim ,öğretmenim


Unutulmaz emeklerin

Sevgi bahçesi kalbin, biz senin çiçeklerin

Sevgi dolu bahçene

Geliriz öğretmenim.


Öğretmenim, öğretmenim ,öğretmenim

Unutulmaz emeklerin

Sevgi bahçesi kalbin, biz senin çiçeklerin

Yıllar sonra bahçene geliriz öğretmenim.


Öğretmenim, öğretmenim ,öğretmenim

Unutulmaz emeklerin

Sevgi bahçesi kalbin, biz senin çiçeklerin

Ders veren ellerinden öperiz öğretmenim


Bir demet çicekle geliriz öğretmenim

ÖĞRETMENİM (Anne gibi sevdik sizi..)

Öğretmenim,öğretmenim


Anne gibi sevdik sizi

Öğretmenim,öğretmenim

Baba gibi sevdik sizi



Öğretmenim,öğretmenim



Anne gibi sevdik sizi

Kardeşliği öğretenim

Anne gibi sevdik sizi



Öğretmenim,öğretmenim

Baba gibi sevdik sizi



Siz anlatan biz anlayan

Hep sizleri örnek alan

Gerçekleri öğretenim

Anne gibi sevdik sizi





Öğretmenim,öğretmenim

Anne gibi sevdik sizi

Öğretmenim,öğretmenim

Baba gibi sevdik sizi



Yurdum benim,bayrak benim

Her bir karış toprak benim

Sen hem vatan,hem ATATÜRK

Onlar gibi sevdik sizi



Öğretmenim,öğretmenim

Anne gibi sevdik sizi

Öğretmenim,öğretmenim

Baba gibi sevdik sizi

Başöğretmenim.


Başöğretmenim






Atatürk benim,



Başöğretmenim,



Ne öğrendimse,



Ondan öğrendim.







Yenilikleri,



Hep o düşünmüş,



Milleti için,



Ağlamış, gülmüş.







Çocuk kalbimle,



İlk onu sevdim,



Atatürk benim,



Başöğretmenim.







Tarık ORHAN

Ben Bir Öğretmenim

Ben Bir Öğretmenim






Ben bir öğretmenim



Okulların birinde



Duymayı, düşünmeyi öğretirim.



Derslerimde...







Bir söz yağmurudur, ders dediğin de,



İnsan göklerinden, rahmet yerine,



Kitaplar dolusu yağar da yağar...



Benim çocuklarım bu bahçelerde,



Bu yağmur altında ıslanmadalar.



Bir yağmur sonrası gelin seyredin,



Her taraf tepeden tırnağa bahar...







Bulutsuz masmavi dünyalarına,



Sevginin, sevincin güneşi doğar.



Böyle çocuklarla dolar her yanım,



Çocuklar kardeşim,



Çocuklar arkadaşım,



Canım







Onlarda toplanmıştır



Geçip giden zamanım,



Bir parıltı görsem gözlerinde,



Bilgiden, anlayıştan yana,



Bir hal olur bana...







Zannedersiniz ki,



Dünyalar benim?



Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası



Enine boyuna bütün zamanlar,



Dört duvar arası bir dershanede,



Her dinden her dilden gelmiş insanlar.



Bizimle konuşur hayal ederler,



Bağlanırız kalırız kendilerine.



Hikaye anlatır, şiir söylerler,



Mutluluk üstüne, ümit üstüne?


M.Gündüz GÖKTÜRK

Ben Bir Öğretmenim

Ben Bir Öğretmenim




Ben bir öğretmenim



Sevgiyi, sevmeyi öğretirim çocuklarıma,



Kini, öfkeyi nefreti değil.





Ben bir öğretmenim



Dostluğu, kardeşliği öğretirim çocuklarıma



Dövüşü, kavgayı, savaşı değil.





Ben bir öğretmenim



Okumayı, yazmayı, küçükleri korumayı



Konuşmayı dinlemeyi, büyükleri saymayı



Öğretirim çocuklarıma.





Ben bir öğretmenim



Sevgiyle, bilgiyle sularım çiçeklerimi



Ve bu güzel çiçeklere



Cumhuriyeti kuran Atatürk’ü öğretirim.





Ben bir öğretmenim



Ve öğretirim çocuklarıma



Ülküm vatanı yüceltmektir.





Ben bir öğretmenim



Çiçektir diyemem çocuklarıma



Çiçeklerden güzeldir bütün çocuklar,



Ve öğreteceğim çocuklarıma



İyilikten güzellikten yana ne varsa.



Ahmet YÜCEL 25 Aralık 1998

Ben Öğretmenim

Ben Öğretmenim




Doğuda,batıda benim izlerim,



Güneyde,kuzeyde benim özverim.



Dağlar yol versin,ister vermesin,



Dağı,taşı deler yine giderim.




Devletin çatısı benim eserim,



Ata'mın dediği yolda giderim.



Anamdan,babamdan hatta kendimden,



Bizleri kurtaran eli severim.




İster bozkır olsun,isterse çorak,



Orası bir vatan,kutsal bir durak.



Işığı yakmaktır, benim görevim,



Bizlere yakışmaz,geride durmak.




Ayfer TOMRUK

Canım Öğretmenim

Canım Öğretmenim




Ailemden sonra seni tanıdım.



Aynı sevgi,ilgi,sıcaklıgı sende tattım.



Sen ögrettin sayıları,şekilleri,renkleri,



Sevmeyi,paylasmayı,ortak olmayı.



Kendimi seninle kesfettim.



Seni herseyden cok sevdim.



BENİM CANIM ÖĞRETMENİM

Dünyanın Bütün Çiçeklerini

Dünyanın Bütün Çiçeklerini




Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Bütün çiçekleri getirin buraya,



Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,



Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer



Bütün köy çocuklarını getirin buraya,



Son bir ders vereceğim onlara,



Son şarkımı söyleyeceğim,



Getirin, getirin? ve sonra öleceğim.



Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.



Kaderleri bana benzeyen,



Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,



Geniş ovalarda kaybolur kokuları?



Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,



Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,



Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.




Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Ben bir köy öğretmeniyim, bahçıvanım,



Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,



Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden



Ne güller fışkırır çilelerinde,



Kandır, hayattır, emektir benim güllerim



Korkmadım, korkmuyorum ölümden,



Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.



Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



En güzellerini saymadım çiçeklerin,



Çocukları, öğrencilerimi istiyorum



Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,



Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,



O bakımsız ama kokusu eşsiz çiçek.



Kimse bilmeyecek seni, beni kimse bilmeyecek



Seni, beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.



Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Okulun duvarı çöktü altında kaldım,



Ama ben dünya üstündeyim, toprakta.



Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,



Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım.



Yurdumun çiçeklenmesi için, daima yaşadım,



Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.



Şimdi ustum, örtün beni, yatırın buraya,



Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.



Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini,



Bacımın suladığı fesleğenleri,



Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,



Avluların pembe entarili hatmisini,



Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,



Aman Isparta güllerini de unutmayın,



Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum



Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.




Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Baharda Polatlı kırlarında açan,



Güz geldi mi Kop dağına göçen,



Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,



Muş ovasından, Ağrı eteğinden,



Gücenmesin, bütün yurt bahçelerinden



Çiçek getirin, örtün beni,



Eğin türkülerinin içine gömün beni.



Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum



Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,



Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,



Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,



Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,



Beni bilse bilse çiçekler bilir dostlarım,



Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,



Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.



Ceyhun Atuf KANSU

Köy Öğretmeni

Köy Öğretmeni

Ben bir köy öğretmeniyim,



Alnımda ışık,



Gözlerimde nur...



Alıp götürmeyin beni şehirlere,



Götürmeyin ne olur.



Bir köy öğretmeniyim,



Katıksız duygular içinde yaşarım.



Çıplak ayaklar basar yüreğime,



Onları tutar, okşarım.



Bir köy öğretmeniyim,



Çaresizlik ekmeğim, keder gözyaşım,



Umut ve sevgiyim çarpan kalplerde,



Dağlardan daha çok yücedir başım.



Ben bir köy öğretmeniyim,



Evlerde motif, dillerde destan



Gölgesi düşer ay-yıldızın üstümüze,



Ve gönüllerde büyür vatan.







Göktürk Mehmet UYTUN

MECHUL ÖĞRETMEN

Selam olsun,




Karanlığın ve cehlin güneşlerine



Selam olsun,



Erdemin ve bilginin eşlerine




Onlar ki



Kişiliğe hürlük bağışlayan.



Onlar ki.



Karşılıksız alkışlayan.




Alınlarında bilgiden meşaleler,



Karanlığın gözbebeğine yürürler



Gönüllerde mükâfaat alanlar,



Azmin ve iradenin timsali onlar.



Çıktılar yola, yolları belli



Hedef güllük gülüstanlık değil;



Yollar, sarp kayalıklar,



Yollar dikenli



Gönüllerinde bilginin çağlayan seli,



Izdıraplarla sarhoş olur



Odur karşılıksız seven,



Adı, değilmi ki



Meçhul Öğretmen.


Selam olsun,



Karanlığın ve cehlin güneşlerine



Selam olsun,



Erdemin ve bilginin eşlerine.




Onlar ki



Kişiliğe hürlük bağışlayan



Onlar ki



Karşılıksız alkışlayan.


İhsan KURT

Ne Çoktular Ve Ne Kadar Çocuktular

Ne Çoktular Ve Ne Kadar Çocuktular




Hiç göze gelmediler



Gözdesi de olmadılar kimsenin



Kimse farkına varmadı yalansız gözlerinin



Göz oldu mu yüreklerinin



Hiç anlamadılar



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular




Çözülemedi bakışlarındaki tarifsiz sevdalar



Kim dedi sevgimi



Büyüyünceye kadar cevapsızdılar



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular




Sarıydılar yada soluk benizli



Çoğunlukla karaya yakın bir esmer



Ve onlar genellikle burunlarını hiç silmezler



Derin iç çekişleri bundandır



Dünyanın kahrından değil



Çünkü umurlarında değil



Onların farkında olmayanlar



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular




Onlar çok ve çocuklar



Büyüyecek adam olacaklar



Önceleri öğretmen,ebe



Sonra doktor olmak isteyecekler



Bildiklerinden değil



En yakınlarında onları gördüler,



Hep onlar olmak istediler



Çalınmış geleceklerinden habersiz



Yarım yamalak düşlerde eridiler



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular




O güzelim yürekleri



Delikanlılık edebiyatıyla körelttiler



Okumanın erdeminden



İnsan gibi yaşamanın bilimden geçtiğinden



Haberleri olsun istemediler



Ne kadar parlarsa parlasın



Hep suskun kaldı o gözler



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular



Ahmed Ariften bu yana



Yolunu gözleyenlerin adı değişti



Hepsi o kadar



Kuşpalazı,boğmaca,karaçiçek,sıtma



Belki azaldı ama



Yeni nedenleriyle yürek enfaktı



Kanser filan hala kapıda



Çaresizlik dağlar aşırmakta



Yer yurt terk edildi



Gurbet artık sıla



Çalansa bildik değil başka bir hava



Kırıldılar farkında olmasanız da



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular




Onlar çok ve çocuklar



Gözlerinden dillerine dökülürse



Bir gün sorular



Sürdürebilecek miyiz aynı yalanı



Yoksa yine susturacak mıyız onları



Küçüldü dünya



Çoğu gitti azı kaldı



Geçici demişlerdi körlüğümüze



Biraz fazla uzadı



Oysa ne çoktular ne kadar çocuktular



Onlar çok ve çocuklar



Sesiz de kalsalar bizi bağışlamayacaklar



Mazeretlerimize inanmayacaklar



Yaşamımızda görünmedikleri her karenin



Hesabını soracaklar



Hazırlıklı olmak gerek



Çünkü onlar şimdilik



Çok ve çocuklar



Tayfun TALİPOĞLU

ZİL ÇALACAK

Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir




Zil çalacak, ziller çalacak benim için,



Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;



Ta içimden birisi gidecek uça ese...



Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.




Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir



Zil çalacak, ziller çalacak benim için,



Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün;



Ta içimden birisi koşacak ardınızdan....



Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.



Sonra bir gün bir zil çalacak yine



Hiç kimseler kimsecikler duymayacak,



Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...



Ta içimden birisi kalacak oralarda



Ben gideceğim.



Zeki Ömer DEFNE

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM-2

Geçen yıl bilmiyordum.

Ne okuma ne yazma.


Sönmez ışıklar tutan,


Siz oldunuz yoluma.



Bir yıl içinde bana,



Çok bilgiler verdiniz.



Anne sevgisi gibi



içimdedir sevginiz.




Vefa ÇAĞAN

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM

Sabahleyin en erken,


Yataktan kalkan benim.

Okuluma koşarken,

Günaydın öğretmenim.



Her zaman seversiniz,

Bilgiler verirsiniz.

Çalış, öğren dersiniz
Sevgili öğretmenim.



Bu yurdun kızı oğlu,


Tuttuk en aydın yolu


Kalbim sevgiyle dolu,


Hayatım öğretmenim.


Severek sayıyorum,


Üzmemek istiyorum,


Geçiyor böyle günüm,


Biricik öğretmenim

"Öğrenci gözüyle öğretmen- birincilik ödülü alan yazı

* "Öğrenci gözüyle öğretmen" adlı yarışmada birincilik ödülü alan yazı.



Ben bir öğretmen çocuğuyum. İlk öğretmenim de annemdir. Öbür çocuklar gibi okula başlarken yabancılık çektiğimi söyleyemem. Yaşamım okulda başlamıştı. Ancak okula başlamamla yeni bir sorun önüme çıktı. Annemi öbür çocuklarla paylaşmak zorunda kalmıştım. Evde benim üzerime kanat geren, bana bir çiçek gibi özen gösteren annem, okulda ve özellikle sınıfımızda bambaşka biri oluyor, tüm çocuklar onunmuş gibi onlara da aynı sevgiyi gösteriyordu.


Dahası, onların sorunlarını eve de getiriyor ve hepsiyle ayrı ayrı ilgileniyordu. Bu benim kıskançlığımı arttırıyordu. Özellikle "Ümmü" ile çok ilgileniyordu. Bu siyah saçlı, siyah gözlü, tombul yanaklı köy çocuğu pek konuşkan değildi. Teneffüslerde oyunlara da katılmazdı. İçine kapanık, sessiz bir tipti. Annem teneffüslerde "Ümmü" ile oynardı. Ümmü'nün sorununa çözüm bulabilmek için ailesi ile sıkı bir ilişki kurmuştu. Bu çalışma kısa sürede meyvesini verdi.


Ümmü oyunlara bizim çağırmamızı beklemeden katılıyor, çalışmaları ile de kendini gösteriyordu. Annemin sevinci sonsuzdu. Bir ödül almışçasına "Ümmü'yü kazandım" diye seviniyordu. Fakat sevinci uzun sürmedi. Talihsiz bir olay Ümmü'nün yaşantısını alt üst etti.


Soğuk bir kış günü evde yalnız kalan Ümmü, sobayı yakmak istemiş fakat yakamamış. Bakmış ki olmuyor, kızgın odunların üzerine gaz dökmüş ve kibriti yakmış. İşte ne oldu ise o zaman olmuş, sobadan fırlayan alevler Ümmü'yü sarmış. Dumanları gören komşular eve koşmuşlar. Ümmü'yü yarı baygın halde kurtarmışlar, yangını da bastırmışlar.


Ev kurtuldu. Fakat Ümmü geçirdiği korku nedeniyle konuşamaz oldu. Gösterildiği doktorlar Ümmü'yü ancak bir şokun konuşturabileceğini söylemişler. Annem Ümmü'yü sıkıntılı günlerinde yalnız bırakmadı. Sınıfa getiriyor, onunla yine ilgileniyordu.


Aradan iki ay geçti. Annem kalp çarpıntısı geçirerek derste rahatsızlandı. Rengi sararıyor, nefes almakta güçlük çekiyordu. Babam bir taksi getirdi, annemi bir battaniye içinde sarsmadan arabaya yerleştiriyorlardı ki; kekeleyen bir ses işitildi. "Öğretmenim ne olur iyi ol, seni çok seviyorum." Hepimizden önce annem tanıdı sesin sahibini. Ümmü'ydü bu.


Annem kapalı gözlerinin ardından sızan yaşlarla, "Ah ne güzel Tanrım. Ümmü de konuştu." dedi.


Ben de Başöğretmen Atatürk'ümün eğitim ordusunda öğretmen olacağım.


Ben de bilgisizliğin karanlığına ışık tutacağım. Yurdumun çocuklarına bilgiden taç öreceğim. Öğrencilerimin gönüllerinde yaşayacağım.


Özlem ÖZTUĞ

ÖĞRETMEN KİMDİR?

Öğretmen; öğretme işini görev edinen kişiye denir. Öğretmenlik bir meslektir. Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi gerekir.




İlkokullarda öğretmen Sınıf Öğretmenidir. Sınıfın bütün derslerini aynı öğretmen okutur. Ortaokul ve Liselerde ders öğretmenliği vardır. Meslek okullarında dersler özel şekilde yetiştirilmiş meslek öğretmenleri tarafından işlenir.Eskiden öğretmene "Muallim", öğretmen yetiştiren okula da "Muallim Mektebi" denirdi. Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez 16 Mart 1848'de açıldı.



Osmanlı İmparatorluğu döneminde eğitime ve öğretime önem verilmiyordu. Az sayıda okul vardı cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni yeni okullar açıldı. Okul çağında olanlar bu okullarda okumaya başladı.



Atatürk, eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü tüm yurtta sevinç yarattı.



Halkın yeni harfleri kısa sürede öğrenip daha çok yurttaşın okur - yazar olmasını sağlamak amacıyla yoğun bir çalışma başladı. Okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten okullar açıldı. Bunlara Millet Mektepleri adı verildi.



Atatürk, Ulus Okulları dediğimiz Millet Mektepleri'nde yazı tahtasının başına geçerek dersler verdi. Bakanlar kurulu 11.11.1928 günü yaptığı toplantıda Ata'ya Ulus Okullar Başöğretmenliği sanını verdi. 24 Kasım Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.



Öğrencileri, öğretmenleri, okulu çok seven Atatürk yurt gezilerinde okullara uğrardı. Sınıflara girer, sıralara oturur, ders dinlerdi. Öğrencilere sorular sorardı. Öğretmenlerle konuşur, her yerde öğretmenliğin üstün bir meslek olduğunu anlatırdı.



Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda nasıl canla başla çalıştıklarını yakından izlemiştir. Yurdumuzun düşman tarafından paylaşıldığı sırada öğretmenler Öğüt Kurulları oluşturarak halka ulusal bağımsızlık, Ulusal Kurtuluş Savaşı düşüncelerini yayıyordu. Öğüt Kurulları dışında öğretmenler 14 eğitim kuruluşu ile birlikte Milli Kongre Cephesini kurdular. Milli Kongre Cephesi, düşmanların İzmir'i işgal ettikleri günlerde Sultanahmet Mitingini hazırladı. Bu mitingin konuşmacılarından çoğu öğretmenlerdi.



Başöğretmen Atatürk, öğretmenlerin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda gösterdikleri etkinliği hep övmüştür. Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin yaygınlaşması gereğine inanıyordu. Bu nedenle Atatürk "Ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Sözleriyle öğretmene verdiği önemi ve duyduğu saygıyı en güzel biçimde belirtmiştir.



Atatürk'ün 100. Doğum yıldönümü 1981 yılında, 24 Kasımın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı. Öğretmenler Günü'nde öğretmenin toplum içindeki yeri, değeri belirtilir. Öğretmen sorunları dile getirilir. Öğretmenler Günü'nde; eğitime, öğretime hizmet etmiş, saygınlık kazanmış öğretmenler anılır. Gençlerin yetişmesindeki katkıları anlatılır. Mesleğe yeni giren öğretmenler 24 Kasımda Öğretmen Andı içerek göreve başlarlar.



Öğretmen; yapıcı ve yaratıcıdır. İnsan haklarına saygılıdır. Öğretmen özverili, çevreye güven ve inanç veren, içi insan sevgisiyle dolu bir kişidir. Atatürk; "Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır." demekle öğretmene yüklediği sorumluluğu ve değeri anlatmıştır.



Öğretmenler sevgi dağıtır. İçimizi aydınlatır. Bizi doğruya yöneltir. Bilgili kişiler olmamız için çaba gösterir. Dünyayı tanıtır. Öğretmen her alanda yeniliği, yenileşmeyi savunur. Gerçekleri anlatır. Beceri ve yeteneklerimizin gelişmesine yardımcı olur. Kısaca analar doğurur, öğretmenler yetiştirir.



Bir milletin milli, ahlâki ve kültürel yönden güçlü ve medeniyet bakımından kalkınmış olması öğretmenlerinin üstün çalışmalarına bağlıdır. Milli birlik ve beraberliğimizin teminatı öğretmenlerdir. Bizleri ham bir madde olarak ele alan öğretmenler, üzerimizde titiz, dikkatli ve sabırlı çalışmalar yaparak bizi şekillendirirler.



Duygularımıza, ruhumuza, fikirlerimize ve hayata bakışımıza en güzel desenleri verirler.



Bize doğruyu, güzeli, iyiyi, mertliği, milli duyguları ve Atatürk ilkelerine bağlılığı öğreten öğretmenlerimizdir. Biz onların eseriyiz

GÜZEL SÖZLER

Öğretmenlik hakkında güzel sözler






* Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.



* Dünyanın her yanında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve en değerli varlığıdır.



* Öğretmen bir sanatkârdır, yarının temelini o attığı gibi, değerli kişilik hamuruna da biçim verir.



* Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.



* Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.



* Öğretmen, geçmişin öğreticisi, geleceğin kurucusudur.



* Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.



* Geleceğin güvencesi eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.





* Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez. (Socrates)



* Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir tanımıyorum. (Diyojen)



* Yeryüzünde barışı sağlayacak sihirli değnek analarla öğretmenlerin elindedir. Eğitim demek, vücutta ve ruhtaki güzelliği ve mükemmelliği son mertebesine kadar geliştirmek demektir. (Eflatun)



* Öğretmenlik bir sanat işidir. Sanatçı geçim sıkıntısı çekerse, ondan yaratıcılık beklenemez. (İ.N.Özgür)

ÖĞRETMENİM


Öğretmenim, canım benim!



Seni ben pek çok severim.


Sen bir ana, sen bir baba,


Her şey oldun artık bana


Gözüm sende, gönlüm sende.


Okut, eğit beni sen de


Okut, öğret ve nihayet


Yurda yarar bir insan et!


Rakım ÇALAPALA

SÖZ VE ŞİİR

''Öğretmen bir sanatkardır.Yarının temelini o attığı gibi,değerli kişilik hamuruna da biçim verir.''






Nasıl hükmederse hamurcu hamura,

Demirci demire

Sanatkar taşa,toprağa ,ağaca

Sen de insanlara,yön verensin öğretmenim.



''Selam insanları yoğuranlara,

Bilim savaşcılarına...

Yüreklerimize sevgi taşıyanlara,

Dünyaya umut saçanlara bin selam...''

ÖĞRETMENİN ELİNDE

Çocuk nazlı bir çiçek,


Onu işlemek,örmek

Öğretmenin elinde



Çocuk masum bir melek

Zekasını işlemek

Öğretmenin elinde.



Çocuk yavru bir kuştur

Okuluna uçmuştur.

Kafesini sevdirmek

Öğretmenin elinde.



Çocuk nazlı bir kelebek

Hayalleri tül ,ipek

Gerçekleri öğretmek

Öğretmenin elinde.





Çocuk canlı oyuncak

Bilgiyi kucak kucak

Kafasında toplatmak

Öğretmenin elinde.





Çocuk , yalnız çocuktur

Hedefe canlı oktur

İdeale yükseltmek

Öğretmenin elinde

ÖĞRETMEN VE ÇOCUK

Sen bir pınar


Ben bir ceylan,susamış

Berrak sularından ver bana

Kana kana içeyim.



Sen bir çiçek

Ben bir arı,bal yapan

Tatlı tozlarından ver bana

Peteğimi öreyim.



Sen bir güneş;

Ben kopkoyu karanlık

Parlak ışıklarından ver bana

Aydınlığa ereyim.



Sen bir ağaç;

Ben dalında bir gonca

Topraktan aldıklarından ver bana

Çiçek açıp,kokularımı salayım.



Sen bir bahcıvan;

Ben yabani bir ağaç

Aşıla o güzel ellerinle beni.

Güzel güzel meyveler vereyim.



Sen verimli bir toprak;

Ben bir tohum

Besle,büyüt beni,

Ürün veren başak olayım.

YORUM SENİN ÖĞRETMENİM

Ben bir gülüm, sen bahçıvan;


Çok açarsam eser senin

Mis kokarsam hüner senin,

Ama bir de soldurursan

Günah senin, günah senin öğretmenim...







Ben tohumum, çiftçi sensin

Çok sularsan ürün senin;

Bol olursam verim senin

Ama bir de çürütürsen,

Hata senin, hata senin öğretmenim...







Ben elmasım,sarraf sensin

Pırlantaysam ,emek senin;

Parlıyorsam ışık senin,

Ama bir de parçalarsan,

Kırık senin, kırık senin öğretmenim...





Ben boş defter, kalem sensin

Doğru yazsan yarın senin;

Güzel yazsan ikbal senin

Ama bir de karalarsan

Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim...



Ben öğrenci, sen öğretmen

Başarırsam hüner senin;

Kazanırsam zafer senin

Ama bir de kaybedersem

Yok başka diyecek sözüm

Yorum senin, yorum senin öğretmenim

YORUM SENİN (ÖĞRETMENİN CEVABI)

Sen bir gülsün,ben bahcıvan


Görevimyediveren gülü gibi,

Seni her mevsim açtırmak,

Ve seni soldurmadan bir an bile

Ufuklarda nufuklara taşımak çocuğum.



Sen tohumsun yurt tarlasına saçılan

Ben seni eken,sulayan büyüten çiftçi

Seni olgun yetiştirir çürütmezsem

Bol olursa ürünüm,verimim

Hem benim yüzüm güler,hem tüm ulusun çocuğum



Sen ham bir cevher ,ben titiz bir kuyumcu,

Görevim kırmak,parçalamak değil,

Ben yapmak ,onarmak için iş başındayım.

Görevim işlemek ince ince ve şekil vermek gönlümce

Ve seni pırıl pırıl bir pırlanta yapmak çocuğum.



Sen boş defter ,milletin alın yazısı yazılacak,

Sen bir bayrak en ufak bir leke kaldırmayacak

O deftere yazılırsa kötü bir söz,

Düşerse o bayrağın onuruna bir leke

Vicdanım sızlar,vicdanlar sızlar çocuğum.





Sen öğrenci,ben öğretmen

Görevim seni başarılı kılmak her alanda

Zaferler kazandırmak hayat kavganda

Tek emelim senin yurda yararlı insan olmanda

Ama bir de kaybedersem,kahrolurum be çocuğum.



Onun için başka seçeneğim yok

Benim mutluluğum,huzurum,gururum,ikbalim,şanım,onurum.

Senin daima başarılı ve mutlu olmanda



Sen ilerle,yüksel ki yücelsin vatan

Seninle huzur duysun,gururlansın Ata'n

Seninle onurlansın tüm öğretmenlerin,

Çünkü herşey senin,yarınlar senin.



Ben senin yolunu aydınlatırken eriyen bir mumum

Senin ufkunu açmak için varım sadece

Annen,baban ve biz tüm öğretmenlerin

Seni iyiye, doğruya güzele taşıyan köprüyüz.

Üstümüzden özenle geç,sevgiyle aş çocuğum.

Millet yapısında taş, insanlık yarışında baş ol çocuğum.

Uygarlık yarışında baş ol çocuğum,

Milletin başına taç ol çocuğum.

12 Kasım 2009 Perşembe

ATATÜRK FOTOGRAFLARI-2












11 Kasım 2009 Çarşamba

ATATÜRK FLORYA'DA
















Florya Köşkü'nün yenilenmiş hali




10 Kasım 2009 Salı

SELANİK'DEKİ EV























Related Posts with Thumbnails